Çok gezen mi? Çok Okuyan mı...

ÇOK GEZEN NE BİLİR?

‘Çok gezen mi yoksa çok okuyan mı çok bilir?’ diye klasik bir soru vardır ya… Bir seyyah ve az çok okumuş-yazmış biri olarak bu sorunun yanıtı öncelikler açısından hala kafamda  net değil.

Evliya Çelebi’ye Tanrı rüyasında sormuş ‘Dile benden ne dilersen’ diye. Evliya Çelebi ise heyecandan  ‘ Şefaat ya Allah’ diyeceğine dili sürçmüş ‘Seyahat Ya Rab’ deyivermiş. Tabii biliriz ki, Osmanlı’nın ilk ve tek Seyahat Yazarı olarak adı tarihe mal olmuştur. Çeleb’nin Seyahatnamesinde anlattıkları her zaman doğru ya da gerçeğe uygun değildir, özellikle bazen heyecana kapılıp, sanki oralara kendisinden başka kimse gitmeyecekmiş gibi gördüğü yerleri ve tanığı olduğu yerleri abartarak ya da uydurarak yazmıştır. Gelgelim, Evliya Çelebi okumalarından hem çağdaşları hem ardılları değişik diyarlarla ilgili epeyce pratik bilgi edinmiştir.

 

Öte yandan yine tarihten biliriz ki Sinop’lu Diyojen ise bırakın yaşadığı kentin dışına çıkmayı içinde yaşadığı Fıçısından bile çıkmadan ömrünü tamamlarken, sadece okuyarak ve düşünerek ünlü Filozoflar arasına girmiştir.  Ya da Karl Marks gibi daha yakın zamanlardan bir Filozof, hiç gidip, görmediği Doğu meselesi üzerine bir kuram oluşturacak bilgiyi okuma yoluyla edinmiştir.

Bu örnekler ışığında,  gezilen yerlerin tarihine, kültürüne, edebiyatına, yerel yaşam biçimine yönelik yapılacak okumalarla çıkılan seyahatlerin kişinin bilgi birikimi ve kişisel gelişimine çok olumlu katkıda bulunacağına inanıyorum. Bu bağlamda benim örnek aldığım tarihi kişilikler ise çok gezip, çok okuyan Herodot, Strabon veya Homeros ya da Marco Polo’dur. Bu konudaki motivasyonum ise Mark Twain’in aşağıdaki sözleridir;

“ Bundan yirmi yıl sonra yaptıklarınız için değil, yapmadıklarınız için pişman olacaksınız. Şimdi halatları çözün. Güvenli limandan çıkın. Yelkenlerinizi rüzgârla doldurun. Araştırın. Hayal edin. Keşfedin.”

 

Haluk Yurtkuran

Oasis Turizm Genel Müdürü